Ana içeriğe atla

MUHTEŞEM KAYBETTİ

So Long Leonard

Donald Trump ABD’ye Başkan seçildikten birkaç gün, Bob Dylan’a Nobel Edebiyat Ödülü verildikten bir ay, Cizre-Şırnak-Sur yerle bir edildikten bir mevsim ve Galatasaray’ın Avrupa’ya çıkamadığı  sezondan  sonra,  Leonard Cohen, Marianne’ın yanına gitti. Bizim kuşaktan da bir heybeyi  yanında götürdü.

Tam da bu aralar son CD’si ‘You Want İt Darker’ ı dinliyor, Brierre-Vassal’ın yazdığı ‘Leonard Cohen Kendi Ağzından’ kitabını okuyordum. CD  otantik, patetik ve trajik bir vasiyetname. Sesinin her tınısında,  dizelerin her sözcüğünde ‘masadan ayrılmanın’ hüznü var. Kitap ise Cohen hakkındaki en zengin çalışma.

Son 30 yıl içinde bir kez Paris’te bir kez de Londra’da Cohen konseri izlemiştim. İki şarkı arasında çok konuşuyordu. Dylan, Istanbul Açık Hava konserinde hiç konuşmamıştı mesela… Cohen aslında konser şarkıcısı değil. Cohen, tek başına, odada, kulaklıkla dinlenen şarkıcılardan. Ya da en fazla bir sevdiğinle  sakin, uzanırken…

Fransa ile, Yunanistan ile, Norveç ile ve tabi ABD ile özel ilişkileri vardı.  Sevimli üniversite kentimiz Aix-en-Provence’da konsere beyaz atlı prens olarak çıkmışlığı vardır.  Paris’te Olympia’da yuhalanmışlığı da… Montreal’in eksi 30’larından kaçıp Hydra adasında dört mevsim yaz  yaşamıştır. Marianne sayesinde Norveç’e de dayı gitmiştir. Oysa ki çok fazla Kanadalı ve hakiki bir Musevi olmasına rağmen. Zen kimliği sonradan…  Küreselleşme öncesinde global bir şarkıcı idi. Çünkü aslında o bir şairdi. Yazardı. En Sevdiği Oyunu Muhteşem Bir Şekilde Kaybetti. Başarılı bir ‘looser’dı. Bir de yayınlanmayan, editörün  ‘çok aykırı, çok müstehcen’ bulduğu bir romanı  var. Yakında onu da okuruz belki.

‘ABD’ye demokrasi gelecek’ dedi Trump geldi. O da Nazım gibi, Küba’ya gitmişti. Farklı şiirlerle döndüler. ‘İkimizden biri gerçekti. O da bendim’.  Siyasi değildi, solcu hiç değildi. Ama sempatikti, sıcaktı, kendi içine kapanıktı ve kendi içi çok genişti.

Kimi çok sever, kimi hiç dinlemez. Müziğini sıradan, sesini tabutî bulanlar vardır. Ama adına her yıl dünyanın bir köşesinde uluslararası sempozyum gibi toplantılar düzenlenen kaç şair, kaç şarkıcı vardır?

İlk LP’si 1968’de çıkmıştı: Songs of Leonard Cohen…Sonuncusu 2016’da.

Suzanne da, Marianne da, Jane de, Meşhur Mavi  Yağmurluk da, 50-60 yaşlarındaki  kadın ve erkeklerin hatıra defterinde kayıtlıdır. Kızına Lorca adını verecek kadar Federico Garcia hayranı ve uzmanı idi. Ve o ‘Vals’i Aldı’.


Daha çok şey yazılıp, çizilecek Leonard hakkında. Şimdilik kısa bir saygı duruşu . Güle güle… Gitmesen daha iyi olurdu. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP

  Nilay Karaelmas ve Timur Soykan İKİ DÖNEM, İKİ GAZETECİ, İKİ KİTAP İlki 1970-90 dönemini, ikincisi bugünkü medya ortamını anlatıyor. Çok değişiklik pek az gelişme var. Hatta işler kötüye gidiyor. Ragıp Duran Nilay Karaelmas’ın ‘’Sosyal Medya Öncesi 1970, 1980, 1990 yıllarında Gazetecilik’’ (SBFBYYO-DER, Ankara 2023) başlıklı kitabı ile Barış İnce’nin Timur Soykan’la yaptığı nehir söyleşi çalışması ‘’İyi Gazetecilik, İyi ki Gazetecilik’’i (DeliDolu, İzmir, 2023)   eşzamanlı olarak okudum. Birincisi 120, ikincisi 111 sayfa. Her iki gazetecinin kalemi/söylemi, uslubu rahat, düzgün, akıcı olduğu için bir oturuşta okunabilecek kitaplar. İki ayrı dönemde muhabir olarak görev yapmış, uzmanlık alanları farklı iki gazetecinin gözlem, anı ve mesleğe ilişkin değerli değerlendirmeleri var iki kitapta. 60+ meslekdaşların Soykan’ın kitabını,   yaşı -30 olan gazetecilerin de özellikle Karaelmas’ın kitabını okumalarında yarar var. Böylelikle gençler mesleklerinin yakın geçmişi hakkında b

YÜZ YILLIK AMA YÜZÜ YOK CUMHURİYET’İN

Derin ve ayrıntılı bir muhasebeye girişip,  Cumhuriyet’in yani son yüzyılın olumlu ve olumsuz yanlarını irdeleyip tartışacağımıza, geçmişle yüzleşeceğimize, kutlama törenleri saplantısına çakıldık kaldık. Lider kültündeyiz hala. Tek Adam rejiminin sinsi Cumhuriyet ve Atatürk karşıtlığı, Türk akademiasını, medyasını, STK’larını ve holdinglerini iyice Kemalperver hatta Kemalperest hale getirdi. Mutsuz ve çıkmaz, melankolik ve demode bir aşk!   Ragıp Duran   Siyasal İslam’ın yani Erdoğan rejiminin bu yıl Cumhuriyet’in ilanının 100. yılını kutlama etkinliklerini, Filistin yası bahanesiyle iptal etmesi hakiki, sahte, konjonktürel ve yapısal Kemalistleri, bu arada toplumun önemli bir kesimini fena halde kızdırdı. Rejim, 100. yıl için zaten kasıtlı olarak hiçbir hazırlık yapmamıştı, İsrail’in Gazze saldırısı olası etkinlik ve törenleri iptal etmek için iyi bir bahane olarak kullanıldı. Ne var ki, sözümona muhaliflerin, iktidarın bu hamlesine karşı çıkarken öne sürdükleri gerekçelerd

SİVİL DİKTA VE MEDYA

Analitik Bakış'ın sorularına yanıtlar: 1) ‘Sivil dikta’ iddialarının 20 yıl önce de yine medyada, Hürriyet’in manşetiyle yer aldığı basına yansıdı. Medyanın bu süreçteki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? RD: ‘Sivil Dikta’ sözcüğünün 20 yıl önce DENİZ BAYKAL tarafından sarfedilmiş olması manidar. Askeri diktatörlüklere pek ses çıkarmayanlar, sivillikten çok hoşlanmaz. Sivil sözcüğü bizde, Türkçe’de çoğu zaman yanlış kullanılıyor. Sadece ‘’asker’in karşıtı’’ imiş gibi algılanıyor. Oysa ki Latince kökenli sivil sözcüğünün mesela fransızcadaki anlamı ‘Uygar’; ‘civilisation’ da uygarlık yani medeniyet. 20 yıldır medyada sivil/askeri bağlamlarda dikta meselesi hala tartışılıyorsa, bu memlekette demokrasinin düzeyi konusunda karamsar bir konumdayız demektir. Medya ise, özellikle egemen/yaygın medya ise, siyaset/askeriye/ekonomi ve ideolojiden özellikle de bu dört kutbun iktidar kulelerinden bağımsız ol(a)madığı için, son 20 yılda sivil ya da askeri dikta konusunda öyle elle